SEMERKANT- AMİN MAALOUF

Pers ve Türk medeniyetleri uzun yıllardır tarih sahnesinde. İçlerinde birçok dili, dini ve kültürü barındırmışlar hep. Semerkant romanını yazarı Amin Maalouf işte bu medeniyetlerin beşiği Ortadoğu'dan, Lübnan'dan çıkmış bir yazar.
Semerkant kitabı dört bölüm. Fakat ben kitabı iki bölüme ayırdım. Birisi bin yıl önceki İran ve o zamanki aşk hikayesi, ötekisi bin yıl sonraki İran ve o zamanki aşk hikayesi. Aşklardan bir tanesi Ömer Hayyam ile Cihan'ın diğeri Ömer ile Şirin'in aşkı. Tarihi bir roman olan bu kitap yoğun şekilde İran'ı işlemekte. Kitap Benjamin Ömer Lessage isimli kahramanımızın anlatımı ile başlıyor. Ömer, adaşı olan Ömer Hayyam'ın meşhur Rubailerini Titanic kazasında kaybediyor. Bu kısa bölümden sonra Ömer Hayyam'ın hayatını Rubailer eşliğinde okuyorsunuz. Bazı yorumlarda veya incelemelerde her ne kadar kitabın Rubailerin yazılış hikayesini anlattığı yazılmışsa da bu tespit yanlış kanımca. Kitap İran'ı birçok yönü ile özellikle siyaseti ve dış politikası ile ele alıyor. Bin yıl önceki İran'ı Ömer Hayyam özelinde bin yıl sonraki İran'ı ise Benjamin Ömer özelinde işlemiş. Aşk hikayeleri aralara serpiştirilmiş ve güzel de olmuş. Aşk mevzu ise anlatım çok yoğun. Aynı şey diğer konularda da geçerli. 
Kitabın tek kahramanı Ömer Hayyam değil elbette. Tarihi bir roman ve tarihi kişilikleri işlemiş haliyle. Nizamülmülk ve Hasan Sabbah. Bu iki şahsiyet kendi başlarına birer tarih zaten. Nizamülmülkün başarılı siyaseti ile Hasan Sabbah'ın kendisine mürit bulma yöntemleri ve savaşma yöntemi hala konuşulur günümüzde. Birisi tarihin ipek yüzü diğeri ise köpek yüzü gibidir.
Şimdi gelelim eleştirel kısımlara. Kitabın anlatımına akıcılığına diyecek bir şey bulamıyorum. Dört bölümden oluşan kitabın ilk iki bölümünde hiçbir sayfa olmadı ki parmaklarım diğer sayfaya geçmekte acele etmesin. O kadar akıcı ve konular o kadar ilgi çekici. Fakat son iki bölüm için aynı şeyi söyleyemem. Son iki bölümde bin yıl sonraki İran tarihine geçiş yaptığınız için ister istemez bin yıl önceki dünya tarihinden çıkmanın verdiği etkiyle de okuma hızınız biraz yavaşlıyor. Ama bu okunamayacağı anlamına gelmiyor. İlk iki bölüme göre iki gömlek daha yavaşlıyor akıcılık.
Şimdi gelelim tarihi olayların gerçeklik kısmına. Ömer Hayyam'ın Rubailer'i... Dünyada orjinal halinden sonra üzerine birçok eklemeler yapılmış. Sadece internet araştırmasına dayandırarak söylüyorum Ömer Hayyam hayatta iken bile ona ait olmayan mısralar ona maledilmiş. Burada şöyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Ömer Hayyam'a ait olduğu net olarak bilinmeyen ve dini yönden sakıncalı olan Rubailer. Bu Rubailer bence kitaptaki Ömer Hayyam'ın karakterinin oluşturulmasında temel alınmış ki bu Ömer Hayyam şarapçı, aşkı Cihan ile gayri meşru ilişkilerde bulunan biri gibi anlatılmış. Örneğin;
"Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle;
Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle."

Bu dizeler kanımca dini açıdan sıkıntılı. Fakat bu dizeler acaba gerçekten Ömer Hayyam'a mı ait? Madalyonun öteki yüzüne yani dini yönden pek sıkıntılı olmayan Rubailer'e(daha doğrusu yukarıdaki gibi dizeleri reddeden görüşe) bakıldığında iki farklı Ömer Hayyam ortaya çıkıyor. Hangisi gerçektir bunu ancak öbür tarafta öğrenebiliriz. Fakat her iki görüşün birleştiği tek bir ortak nokta var. O da Ömer Hayyam'ın bir bilim ve fikir adamı olduğu, Matematik, felsefe ve gökbilimi alanlarında ciddi çalışmış bir insanmış Ömer Hayyam.
Yazarın şahsi görüşünden midir yoksa tarihi yanlış kaynaklardan okumasından mıdır bilemem ama kitapta Selçuklu hükümdarlarına bir önyargı var gibi. Bu dediğimin ayrıntısına girmiyorum ama okursanız kitabı Selçuklu hükümdarları ile ilgili bazı şeyler direk dikkatinizi çekecektir. Bu arada yazara biraz kızgınım. Ömer ile Şirin aşkının sonunu eksik bırakmış. Göreniniz olursa bir zahmet iletin kızgınlığımı.
Kitap belki de tarihi yanlış ele almış olsa da yine de kesinlikle okumanızı istediğim bir kitap olmuştur. İyi okumalar. 

Diğer roman incelemelerim için tıklayın.

Kitaptan alıntılar;

"...Bizde erkekler savaşır, ama onlara kiminle savaşacaklarını kadınlar söyler..."

"...Bu cebir eserinde Hayyam, bilinmeyen sayıyı göstermek için Arapçadaki şey terimini kullanmış; İspanyolların ilmi eserlerinde Xay olarak geçen bu kelime zamanla kısaltılıp sadece ilk harfine indirgenmiş, sonra da x tüm dünyada bilinmeyen sayının simgesi haline gelmişti..."

"Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,
Altınları, gümüşleriyle övünmeye.
Tam işleri dilediği düzene girer,
Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye."

"...Semerkant'ın bu epey eski inancından haberi vardı: Hamile bir kadın sokakta hoşuna giden bir yabancıyla karşılaşırsa hiç çekinmeden onun yemeğini paylaşmalıydı; o zaman çocuk o yabancı kadar güzel, onun gibi ince uzun olur; aynı soylu ve düzgün hatlarını alırdı..."


Yorumlar