"Ölüm hak miras helal"
"Her nefis ölümü tadacaktır"
"Ölümlü dünya"
"Her nefis ölümü tadacaktır"
"Ölümlü dünya"
Hayal kırıklığı..
Jose Saramago.. Ölüm bir varmış bir yokmuş... Varmışı anladık da yokmuşu nasıl oluyor? Saramago bu kitabında alıştığımız, benimsediğimiz ve belki de hazırlandığımız ölüm ortadan kalkarsa nolurdu onu düşünmüş ve yazmış.
Ülkenin birinde ölüm faaliyetlerini durdurursa acaba bu iyi mi olur kötü mü? Bu sorunun cevabı aslında kitabın türünü de yansıtıyor. Kitabı okumadan önce ölümsüzlük belki de iyi bir şey gibi gelebilir. O zaman bu kitap ütopik bir kitaptır. Kitabı okuduktan sonra ise bu kitap distopik bir kitap olur. Bir düşünün ağır bir trafik kazası geçirdiniz ve ağır yaralısınız. Yaranız ve acınız kalıyor ancak ölemiyorsunuz. Bunu kim ister? Bu yazıyı okuyan sizlerin şu an anlayacağı üzere aslında bu kitap ne ütopik ve de distopik. Kitap tam bir hayal ürünü. Belki de bilim kurgu. Ölüm hep kapımızda, elinde zarf filan da yok.
Kitabın üzerine biraz daha eğilelim. Şahsen ben kitabı iki bölüme ayırdım. İlk bölüm ölümün faaliyetlerini durdurduğu ülkede yaşananlar üzerine. İkinci bölüm ise ölümün özel hayatı ve viyolonselciyle olan ilişkisi. Her iki konuda güzel işlenmiş ama bir sıkıntı var. Yazar bu kitaptan azıcık sıksa iki ayrı hikaye çıkarabilirmiş. Bunu neden söyledim? İlk hikaye olan ölümün çalışmadığı ülkedeki durum araya kaynamış. O ülke sonunda noldu? Valla bilmiyorum. Hayal kırıklığı kısmı işte bu. Ha bir de kitabın içinde siyasi göndermelerde var ince ince.
Dil gayet akıcı. Dilde problem yok da ilk başladığımda baskı hatası var diye düşündüren cümleler de olmasa daha iyiydi. Sayfalar geçiyor ama cümle bitmiyor. Paragraf gelmiyor, nokta ufukta görünmüyor. Aslında cümlelerde paragraflar da anlam olarak baktığımda bitiyor ama yazar tarz yapıyım demiş galiba. Kasıtlı bitirmiyor. Bu tarz okurken nefes nefese kalmamı ve anlamamı zorlaştırdı. bu kitap da üç beş noktaya beş on paragrafa neler vermezdim.
Velhasıl, yazarımız noktaları ve paragrafları az biraz kullansaymış ve ölümün terk-i diyar ettiği ülkenin akıbetini de bize hayrına söyleseymiş tadından yenmez bir kitap olurmuş. Şu an bunları yazarken acaba kitabın eleştirdiğim bu yönlerinde bir ironi mi var diye düşünmeden de edemiyorum. Bilen varsa söylesin merakımı gidersin. Her şeye rağmen okunur ve güzel bir kitap. Tavsiyemdir. İyi okumalar.
Kitaptan Alıntılar;
"eller açılıp kapandıklarında, okşadıklarında ya da vurduklarında, gözyaşlarını sildiklerinde ya da bir gülümseyişi gizlediklerinde, bir omza konduklarında ya da veda ettiklerinde, çalıştıklarında ya da hareketsiz kaldıkların, uyuduklarında ya da uyandıklarında konuşurlar."
"Görev icabı birçok müzik türü dinlemiş olan, özellikle de chopinin ölüm marşı ile beethovenin üçüncü senfonisinin adagio assai bölümünü iyi bilen ölüm, upuzun yaşamında ilk kez söylenenlerle söyleniş tarzı arasında mükemmel bir bağın nasıl olabileceğinin ayrımına vardı."
"sol el viyolonsel icrasında en zor işi üstlenir, buna karşın sağ ele göre çok daha az alkışlanır."
"Herkesin yaşamında kendini zayıf hissettiği anlar olmuştur, böylesi bir durumlar bugün itibarıyla karşı karşıya değilsek eğer, bir gün karşı karşıya kalacağımızdan emin olabiliriz."
"Milletlerin ortak bilinci, istisnası olmayan kaidenin bulunmadığını söyler,"
"Sen sözcüklerin nesnelere iliştirilen etiketler olduklarını bilmiyorsun galiba, sözcükler nesne değildirler, nesnelerin gerçekte nasıl olduklarını, hatta gerçekte nasıl adlandırıldıklarını bile hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz, çünkü onlara verdiğimiz isimler, adı üstünde onlara verdiğimiz isimlerdir yalnızca."
Okumak istediğim bir kitap.
YanıtlaSil