AZ- HAKAN GÜNDAY

Okuduğum ikinci Hakan Günday kitabı Az oldu. Daha önce Kinyas ve Kayra'yı okumuş ve gayet memnun kalmıştım. Hakan Günday hakkında artık kanaatim oluştu diyebilirim. Kendisi olumsuzlukların ve negatif dünyanın yazarıdır benim için. İki kitabında da sürekli negatif bir hava var. Ancak yazarın anlatımı bu havayı dağıtıyor ve kendisini okutuyor.
Gelelim kitaba... Kitap Derdâ ve Derda'nın hayat hikayelerini ele almış. Baş karakterlerin isimleri aynı yani yazım yanlışı yok. İsimlerdeki tek fark "â" harfinin üstündeki şapkadan kaynaklı. Karakterlerden Derdâ olan bir kız Derda olan ise bir erkek. Derdâ doğu bölgemizde Yatırcalı isimli bir köyde dünyaya gelmiş. Derda ise İstanbul'un kenar mahallerinde hayata gözlerini açmış. Dedim ya Hakan Günday olumsuzlukların yazarıdır diye. Her iki karakterde hayatın sillesini yüzlerinde izi geçecek kadar yemişler. Derdâ daha çocukken İstanbul'a oradan da İngiltere'ye evlenmeye gönderilmiş. Daha doğrusu satılmış.Evlendiği adam kendinden çok büyük ve acımasız bir adam. Yaşadığı hayatı tahmin edersiniz artık. Derdâ bu hayattan bir kurtuluş yolu bulmuştur. Fakat bu yolda sancılı bir süreci içinde barındırmaktadır. Derdâ'nın hayatının ayrıntılarını anlatmıyorum okurken bana kızmayın diye. Ama şu kadar ki Derdâ bir süre sonra küçük çapta bir film yıldızı(!) olmuştur. Filmin nasıl bir türde olduğunu söylemiyorum ama siz anladınız. Diğer Derda ise İstanbul'da tek başına kaldığı hayatına annesini doğrayarak başlamıştır. Evet... Annesini doğrayıp gömmüştür. Bu olay ve ailesi Derda'nın bundan sonraki kanunsuz yaşamının başlangıcı olmuştur. 
Hikayelerin ayrıntıları daha fazla girmiyorum ve burada kesiyorum. Gelelim naçizane eleştirilere... Hakan Günday'ın bir şeyi anlatma konusunda bir sıkıntısı yok bana göre. Yani tarzı güzel. Cümleler yoğun değil sizi hiç sıkmıyor okurken. Hatta bazı olaylara farklı bir yaklaşım tarzı sizi düşündürüyor. Hiç böyle düşünmemiştim diyorsunuz kendi kendinize. Fakat hikayeler için aynı şeyi söyleyemem. Kader dediğimiz şey belki de bir gün bu yazıyı okuyan sizlerle beni bir araya getirecek. Kim bilir. Mesele şu ki kaderin ağları dediğimiz şey, en azından hikayelerde biraz makul olmalı. Ağlar örülürken geçilen yollar biraz daha gerçekçi olmalı bana göre. Okuyunca inanabilmeliyiz. Özellikle Derdâ'nın hayatı inanabileceğim bir hayat değil. Doğunun bir köyünden çıkıp İngiltere'ye geliyorsunuz ve orada bir film(!) yıldızı oluyorsunuz. Sonra bu film sizi başka başka şeylere sürüklüyor ve sonra bir bakıyorsunuz "aaaaa" diyorsunuz. Ama sonradan hadi ya ordan demekten de kendinizi alamıyorsunuz. Durum bu..
Kinyas ve Kayra'ya göre azcık sönük kalan bir kitap gözümde. Ama yine de okunabilir. İyi okumalar.

Diğer roman incelemelerim için tıklayın.


"Sen de fark ettin mi? Az, dediğin küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi...

Bu yüzden, belki de az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır!"

Yorumlar