SUÇ ve CEZA- FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ


Rus edebiyatına karşı anti-patimi bitiren kitap Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin Suç ve Ceza isimli kitabı olmuştur. Daha önceden Tolstoy’un Anna Karenina isimli kitabını da okumuştum ve belki de bu kitap her ne kadar büyük bir eser bile olsa beni Rus edebiyatından biraz daha uzaklaştırmıştı. Suç ve Ceza ise tam tersine yeniden beni Rus edebiyatını sevdirdi diyebilirim.
Kitap malum, kahraman Raskolnikov’un bir günü ile başlamakta. Raskolnikov Petersburg’da bir hukuk öğrencisidir. Fakat parasızlık yüzünden okulunu bırakmak zorunda kalmıştır. Raskolnikov’un kendi söylemiyle eski üniversite öğrencisidir artık. Raskolnikov kendini takdim ederken bu sıfatı kullanmaktadır. Raskolnikov’un üniversite hayatını parasızlık bitirmiştir ve karakterimiz parasızlığın derin acılarını içinde yaşamaktadır. Zaten parasızlığı ve Petersburg’un arka sokaklarını kitapta bolca okuyacaksınız. Bu sokaklardan çeşitli hayatları da kısa kısa kitapta bulacaksınız. Kitap adından anlaşılacağı üzere bir suç ve cezayı konu edinmiş. Burada suç nedir diye merak edebilirsiniz belki ve bunu yazmakta da zarar görmüyorum kahramanımız Raskolnikov iki cinayetin katilidir. Ancak kitapta bahsedilen tek suç sadece cinayet midir? Kitaptaki toplum ve devlet, halkına karşı hangi suçu işlemiştir ki ortaya iki cinayet çıkmıştır. İşte kitabın asıl meselesi bir suçun işlenmesi değil bunun ardında yatan sebeplere felsefi açıdan eğilmesidir. Peki ya bu suçun cezası nedir? Kitabı okumadıysanız belki de aklınıza polisiye bir romandan sahneler veya satırlar gelecektir. Ama yanılıyorsunuz. Acaba Raskolnikov’un işlediği cinayetler karşısında çektiği ceza hapis cezası mıdır? Kahramanımız iç dünyasında hangi yargıç tarafından sorgulanmaktadır? İşte bu yargıç vicdandır.
Bunların yanı sıra yan karakterlerin hayatları ile de Rus toplumun bir kesimine ışık tutmuş Dostoyevski. Kitabın fikir olarak bence ana teması fakirlik ve bu fakirlik karşısında insanların yapmak zorunda oldukları şeyler ve bürünmek zorunda oldukları kişilikler.
Dil kısmına özellikle değinmek istiyorum. Özellikle kitabın 300’lü sayfalarına kadar muhteşem akıcı bir dil kullanmış Dostoyevski. Hani bir reklam vardı bir gsm operatörünün sesli kitap hizmeti ile alakalı. O reklamda Raskolnikov’un hayatından bir sahneyi görmüştük televizyonlarda. Bir şeyi izlemekle okumak arasında büyük farklar vardır bildiğiniz üzere. Şahsen bir yazar bulunduğum dünyadan okuduğum satırlarla beni kendi iç dünyasına tamamıyla çekebiliyorsa o yazar en azından dil açısından bence başarılıdır. İşte dediğim gibi özellikle kitabın ortalarına kadar size bahsettiğim o reklam filmini kendi fikir dünyamda yaşadım. Raskolnikov, cinayetleri işlerken belki de tam arkasındaydım ve maktüller ile göz göze geldim. Ya da cinayetten sonra ruhsal buhranlara giren Raskolnikov’un küçük odasında ayak ucunda bekledim ve onu ve iç dünyasını orada gözlemledim. Bu dediklerimi kitabı okuyunca çok iyi anlayacaksınız. Burada dikkatimi çeken şu oldu. Yazar ne kadar Raskolnikovla kalırsa okumak o derece zevkli oluyor. Ayrıca Raskolnikov'un kitapta da zaman zaman geçen felsefesine de değinmek istiyorum. Bu felsefeye göre özet olarak insanlar iki gruptur. Birinci grup sıradan insanlar, ikinci grup ise liderler. Liderler zaman zaman sıradan insanların hayatlarını bazı yüce amaçlar uğruna sonlandırabilir. İşte kahramanımız cinayetleri bu yüce(!) amaç için işlemiştir. 
Velhasıl kesinlikle okunması gereken bir kitap. Dostoyevski'nin diğer kitaplarını okumak için sabırsızlanıyorum. İyi okumalar. Bu arada benim okuduğum kitap 700 sayfaya yakın bir kitap. Bu kitabın iki cilt halinde olanını aldıysanız, ikinci cildi okumayı unutmayın.

Kitaptan bir kaç alıntı.
"...Ben o gün kocakarıyı değil, kendimi öldürdüm! Kendimi sonsuzcasına mahvettim..."
"...İktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir..."
"...Madem başkaları aptal ve ben onların aptal olduklarını kesin olarak biliyorum, öyleyse neden onlardan daha akıllı olmak istemiyorum?..."
"...Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm..."





Yorumlar