Bugün ki kitabımız Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel
isimli kitabı. Kitabı daha önceden de okumuştum ve etrafımdan duyduğuma göre
saygı değer edebiyat hocalarımız bu kitabı öğrencilere ödev olarak
veriyorlarmış. Benim de kitabı ilk okumam da bir ödev vesilesi ile olmuştu.
Kitabı uzun bir zaman önce okuduğum için konusundan ziyade
duygusu kalmış bende. Bu duygu da kitabın çok güzel ve akıcı olduğu yönündeydi.
Sıkılarak okuyacağınız bir kitap değil. Kitapta Boranlı Yedigey isimli
karakterin hayatından bir kesitler okuyoruz. Bu kesitler karakterimizin
hayatının her döneminden alınmış. Boranlı Yedigey’in ailesi ile çalıştığı
Sarı-Özek bozkırında uzun zamandır arkadaşı ve komşusu olan ve Boranlı’da,
Yedigey ile aynı yerde kalan ve Yedigey gibi demiryolunda çalışan Kazangap
ölmüştür. Ancak Boranlı’da Yedigey’in çok sevdiği ve saygı duyduğu Kazangap’ı
İslami usullere göre defnedecek hiç kimse yoktur. Bu durumu önemseyen de
yoktur. İşte Yedigey bu duruma el atar ve Sarı-Özek bozkırındaki çok eski bir
mezarlık olan Ana-Beyit mezarlığına Kazangap’ı defnetmeye karar verir ve
Kazangap’ın damadı, oğlu ve köylüler i ile Boranlı’dan biraz uzakta olan
Ana-Beyit mezarlığına doğru yola çıkarlar. Bu yol uzun bir yoldur ve her insan
gibi Yedigey’de bu yolculukta ölüm karşısında kendi hayatını ele alır. İşte bahsettiğim
Yedigey’i hayatından kesitleri yol boyu okumuş olacaksınız ve en sonunda
Ana-Beyit’e varacaksınız. Bir de Boranlı’ya yakın bir yerde bir uzay üssü
vardır ve bu üs Amerika ile ortak çalışır. Ruslar ve Amerikalıların uzaydaki
üslerinde astronot ve kozmonotları vardır. Bu görevliler bir şekilde uzaylılar
ile irtibata geçerler. Bu uzaylı kısımlarına girmiyorum heyecanı kaçmasın.
Kitapta bence genel olarak Rusya’nın Orta Asya’da uyguladığı
asimile etme politikası eleştirilmiş. Hatta bence kitap tamamen bunun için
yazılmış bile diyebilirim. Bu bağlamda da asimilasyona bağlı aile ve arkadaş ilişkilerindeki
zayıflama, dini duygular ve ritüeller gibi olguların nasıl eridiğini
gözlerimizin önüne sermiş yazar. Bir başka önemli kısımda halk hikayeleri ve efsanelere yer vermiş yazar ara ara. Bu da
kitaba ayrı bir hava katmış ve güzel olmuş. Ana-Beyit mezarlığının kuruluşu ile
ilgili olan mankurt efsanesi çok ilginç mesela. Mankurt ne demek diyorsunuz
belki de şu an. Kısaca bahsedeyim. Eskiden bir kişi esir edildiği zaman iyi
çalışsın hizmet etsin ama aklı çalışmasın diye yakalandıktan sonra saçlar tıraş
edilir ve bu tıraşsız başına ıslak deri geçilirmiş. Deri ıslak olduğu için
derideki kıllar büyümeye devam eder ve saçsız deriden beyne yavaş yavaş
girermiş. Beyin de bir süre sonra düşünme faaliyetini kaybedip itaate
başlarmış. İşte böyle yapılan insanlara mankurt denirmiş.
Velhasıl şu an bu yazıyı yazarken daha iyi anladım ki yazar
benim anlattıklarımdan çok daha fazlasını anlatmış. Bir günlük olayla asırlık sorunları ele
alınmış. Adı üstünde gün olur asra bedel… Tavsiye ettiğim bir kitap iyi
okumalar.
Kitaptan bir kaç alıntı
"...İki tarafa da mutluluk getiren evlilikler azdır ama vardır. Hayatta bazen bunun örneklerine rastlarız..."
"Kar durmadan yağıyor, rüzgar savuruyor ve kudurmuş bir köpek gibi saldırıyordu işçilerin üzerine"
"Ama şimdi, yarının ne olacağını bile bilmediğine göre, bir sigara içmiş ya da içmemiş ne fark ederdi"
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi.."
"Dünya güzel, masmavi, ışıl ışıl, harikulade. Yeni doğmuş bir bebeğin başı gibi de nazik görünüyor"
Yorumlar
Yorum Gönder
Yazılarımı okuduktan sonra lütfen yorum yapmayı ve yazılarımı paylaşmayı unutmayın.