TATAR RAMAZAN- KERİM KORCAN

700 KASABA, 70 VİLAYET ve 7 DÜVELDE NAMI SÖYLENDİ... 


Çocukluğum Kadir İnanır'ın başrolünü oynadığı Tatar Ramazan filmlerini izlemekle geçti. Belki de bu filmden midir bilmem oldum olası hapishanelere merakım vardır. İçinde hapishane olan şarkı, türkü, kitap film her şey hep ilgimi çekmiştir. Hapishaneler esasında benim doğuştan da kaderimdir. Hayatım boyu hapishanelerle ve oradakilerle içli dışlı oldum, olmaya da devam ediyorum. Tatar Ramazan filmlerinin bir tanesinde Kadir İnanır eline bağlamasını alır ve Ahmet Kaya'nın şu dağlarda kar olsaydım şarkısını dudaklarını oynatarak sazı da çalarmış gibi yaparak seslendirirdi. Ben o günden sonra Kadir abiyle Tatar Ramazan'ı ve o şarkıyı minik zihnimde aynı keseye hapsettim. Halen de oradalar.

Bu kadar anıdan sonra incelememe başlamadan rahtmetli Kerim Korcan ve mailesinden içtenlikle özür dilemek isterim.

Zira Kerim Korcan'ın Tatar Ramazan isimli kitabını ben hep bir roman zannederdim. Kitabı alıp okumaya başlayıp yarısına geldiğimde de halen roman zannediyordum. Sonradan köşeli jetonum düştü ve anladım ki bu bir öykü kitabıymış. Okuyorum, okuyorum ve bekliyorum ki Tatar Ramazan mevzunun bir yerinde olaya dahil olacak. Olmadı.. Bunda her ne kadar kendimi suçlasam da esas sebep bölümler arası verdiğim uzun sayılabilecek aralar. Bir bölümden sonra ikinci bölüme yani ikinci öyküye geçtiğimde haliyle bir önceki hikayeyi unutuyordum. Sonra yeni bir bölüm, mekan yine mahpushane, karakterler isimleri farklı olsa da aynı; Gardiyanlar, mahkumlar vs. vs. Öyküler esasında amca çocuklarıymış da o yüzden başıma bu iş geldi sanırım. Yine de fena bir okuma da olmadı.

Dil gayet, ama gayet basit. Zira anlatacısından mahkumuna, gardiyanından müdürüne herkes halkın bizzat içinden ve dolayısıyla halk gibi konuşuyorlar. Argo kullanıyorlar, gülümseten küfürler saçıyorlar etrafa. Ama bazı sözleri var ki bunların alıp çerçeveletesiniz gelir. Ne Kafka ne Necip Fazıl ne de başkaları söyleyememiştir o sözü henüz. 

Kitap içerisinde saymadığım ama hepsi hapishanede geçen ve orada kalanların bazen gündelik yaşamlarını bazen de başından geçenleri anlayan öyküler mevcut. Bir hikayede Tatar Ramazan, diğerinde Simitçi, Cıbıl, Elmas ve diğerleri. Hepsi başlı başına film çekilecek karakterler. Hikayeleri malumunuz olduğu üzere hep mutsuz son ile bitmiş. Hep ama hep mutsuz sonlar. Bu sonları yaşayan ve sonun da sonuna varamamış insanlar. Velhasıl acıklı hayatlar, ağlanası olaylar. Şu an bu satırları yazarken aklıma o kader mahkumlarının hayat hikayeleri geldi de.. Ne bileyim bir tuhaf oldum. Acı bana dokunuyor galiba ve bu kitap başından sonuna acılı, acıklı. Belki de hiç tahmin etmeyeceksiniz ama en mutlu son galiba Tatar Ramazan'da. Gerisi kitapta. Tavsiyemdir, akıcı ve okunması gereken bir kitaptır. İyi okumalar. 


Diğer roman incelemelerim için tıklayın

Şiir kitabı incelemelerim için tıklayın


Tatar Ramazan Kerim Korcan


Kitaptan Alıntılar; 

 Ya yağmur düşecekti yer yer yarılan toprağa veya mahpushane bahçesine kan.


Şuradan araban geçti, öküzlerin şu yalaktan su içti, kuş uçtu, katır sıçtı vesaire, ver 25 lira! Ne canına yandığımın vesairesiymiş bu, geldi bizi buralarda da buldu.


Küçük büyül değil, sadece mesele vardır.


Dakikalar, kara karıncalar gibi peş peşe dizilmiş, avcı hattını bozmadan sessizce yürümüş yürümüştü zamanda ve sonra bir konağa gelinmiş, saat olmış akmış akmış, kararan bir akşama doğru çekip götürmüştü gündüzü... Umutlar gene küllenmiş, gamlı bir akşam hazırlığı başlamıştır mahpusta.


Adliyeciler ülkemizde en ulvi bir işi yapmaktaydılar.


Çok güzel söylersin buradan hep çıkarız. Hiç birimiz kalmaz ama hangimiz nereye? Siz ağaç altlarında sefaya, ben de üç ayaklı sehpaya.




Yorumlar